Dr. Hatice Kandemir Babutcu’nun 14 Mart Tıp Bayramı yazısı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bu Gün Bayram

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, İngiliz Birlikleri tarafından işgal edilince 3.sınıf öğrencisi Hikmet Boran önderliğindeki mücadele sonucu 14 Mart 1919’da zafer elde edilir ve okulun iki kulesi arasına Türk bayrağı asılır. Hikmet Boran Sivas Kongresi’ne de katılır ve mandacılığa şiddetle karşı olduğunu söyler ve millî mücadeleyi canla başla desteleyen müthiş bir konuşma yapar.

14 Mart, o günden itibaren Tıp Bayramı olarak kutlanır. 14 Mart, tıbbiyelilere tatil midir? Hayır. O gün ödül mü alırlar? Hayır. Çıkışında bile Millet için yapılan fedakarlığın ve mücadelenin olduğu bir bayramda yine millet için fedakarlığa ve mücadeleye devam ederler. Bu mücadele esasen bize her daim gurur verir. Ama bazı söylem ve düşünceler var ki bizi çok üzüyor. Hani şiddete uğrayan doktorlar için ‘hak etmiştirler’ diyenler var ya… Gözleri aydın olsun. Herkes, kendini korumaya alırken ve evlerinden çıkmazken her felakette olduğu gibi Corona Virüs salgını ile de bizler baş başa kaldık. Böylece sadece bizi değil ailemizi, küçücük çocuklarımızı da riske atmak zorunda olduk. Böyle bir fedakarlığın maddî karşılığı olabilir mi? Bu mesleği seçerken, evet, bunu biliyorduk. Öyle bir meslek ki birileri kendini feda edip seçmezse herkes vebal altında kalıyor. Öyle değil mi sayın Hocalarım. Bu meslek Farz-ı kifâye değil midir?
Bunlara rağmen, sığınaklarında güvende olanlar, kim bilir kaç kurban vererek sağlayacağımız güvenli ortama çıktıklarında sağ kalanlarımızı darp etmeye veya öldürmeye devam ederler. Ve haklı görülmeye de…

Bu gün bayram; bütün izinlerimiz ikinci bir emre kadar iptal edildi. Ne güzel bir hediye almışız… Bağışıklık sisteminin güçlü olması için sağlıklı beslenme ve uyku önemlidir ya onlar buna dikkat etsinler. Biz simitle idare ederiz. Eğer gece yarısı 40 yıllık sorunları  birden akıllarına takılıp veya can sıkıntısından kafayı çekip kaza, darp-cebir vakaları ile gelmezlerse başımızı masaya koyar iki dakika gözlerimizi dinlendirebiliriz. (Yüzü gözü şişti, saçı dağınıktı, belli ki uyumuş diye dava açmazlarsa ki açmışlıkları var.) ( Bir de alkolmetre yerine yüzümüze üflemezlerse veya öksürüklerinin şiddetini ve şeklini hissedelim diye var güçleri ile yine yüzümüze öksürmezlerse bu mutlu olmamıza yeter.) Onlar önemlidir biz değil, çünkü bir tıbbıyeli kolay yetişiyor, değil mi? Onlar kırda, bayırda dolanırken biz elimizde kalın kitaplarla dört duvar arasındaydık. Onlar engin denizlere bakarken biz kalın gözlüklerle onların çıkardıkları kanı, idrarı ve dahasını inceliyorduk. Elifi görse mertek sananlar, “Ne doktorusun? “diye sorarlar. “Siz başınızın sıkıntılarından birden ayak parmağınızın sıkıntılarına oradan da karnınızın sıkıntılarına geçiyorsunuz ya işte bu durumuza teşhis koyma ve sizi ağzınız ile burnunuz birbirine girmişken ilk karşılama doktoru…” diyesim geliyor ama neyse…

Onlar, sevdiklerinin elini tutarken biz kırkımızdan sonra izinler iptal değilse belki… Onlar, anne-babalarının son dualarını alırken, biz cenazelerine nöbet değiştirip günü borç alarak gidebiliyoruz. Bir de hesap veriyoruz herkese, yüzümüzü neden göremiyorlar diye… Kaç yaşından sonra türlü mücadelelerle anne-baba olabildiysek ne mutlu. Ama onlar çoğalsın yeter. Hiç ayrılmasınlar birbirlerinden. Bizimkiler bizsiz de büyüyorlar nasılsa… Bu arada sıcak çaylarını yudumlarken, evlerinde güvenle otururken, muhabbetlerinde kazancımızı sorgulasınlar. Nasılsa yaptığımız “iki tık tık bir şık şık” tır onlara göre…

36 saatlik nöbetten gelip 36 saatlik nöbete gitmeden şu bayram günü gönlümden kopan tufandan şu damla onlara rahatsızlık verdiyse ve yazı uzun geldiyse, okumaya tenezzül etmezlerse haber özetlerine baksınlar. Tıbbiyelilerin kırık burunlarının üst iki yanında  özetini göreceklerdir…
Sizce anlarlar mı?..

Dr. Hatice Kandemir Babutcu 
14 Mart 2020

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir